The Outlast Trials Hikayesi
The Outlast Trials, serinin hakkını vererek düşmanlara karşı herhangi bir silah kullanamadığımız ve jumpscare ile dolu bir oyun olmuştur. Eğer The Outlast Trials’ın hikayesini merak ediyorsanız, sizin için korku dolu senaryoyu tamamladık ve hikâyenin özetini hazırladık!
Hikâyenin Başlangıcı
The Outlast Trials günümüzden 70 yıl öncesinde yani 1950’li yıllarda soğuk savaş döneminde geçen bir korku oyunudur. Oyunun başlangıcında klasik Outlast tadını alabileceğiniz yavaş tempolu ve gerilim dolu bir sahne oyuncuyu karşılamaktadır. Gece vakti karanlık bir sokakta şiddetli rüzgârın etkisiyle kopup yüzümüze uçan bir afişle oyunumuz başlıyor. Afişte bir hemşire çizimi ve “Yalnız, kafası karışmış, fakir ve kayıp mısın? Seni İstiyoruz!” yazısı vardır. Her ne kadar bize yardım etmek için tasarlanan bir afiş gibi görünse de afişin aslında kimsesiz insanları toplamak ve onlar üzerinde deneyler yapmak için hazırlanmış bir yem olduğunu henüz bilmiyoruz.
Sonraki sahnede kendimizi kafamıza bir çuval geçirilmiş halde sandalyede taşınırken buluyoruz. Çuvalın deliklerinden dışarıda olan biteni az buz görebilsek de olayların ve mekânın tamamını inceleyemiyoruz. Bu sırada afişe kanıp gelen diğer bir kurbanın artık buradan gitmek istediğini söylediğini duyuyoruz. Araştırma merkezinin çalışanları adamın isteğini reddettiklerini belirtmek için onu sopayla dövmeye başlıyorlar. Tekerlekli sandalyede taşınırken etraftaki kan izlerini ve kurbanları görüyoruz ve panikleyip kaçmak için çırpınıyoruz fakat nafile.
Deneyler
Bizi araştırma laboratuvarı adındaki mezbahaya getirdikten sonra kafamızdaki çuvalı çıkarıyorlar. İlk gördüğümüz şey göğüs kafesi açılmış, kolları ve bacakları çarpık biçimde kesilmiş fakat hâlâ hareket eden bir beden oluyor.
Neler olduğunu anlamak için etrafımıza bakarken görevlilerden biri taşınabilir masa ve bir ekranla karşımıza geliyor. Oyunun bu kısmında iki gözümüze iki farklı iğne sokarak bize ilaç enjekte ediyorlar. Eğer bu tür deneyimlerden ya da sahnelerden rahatsız oluyorsanız oyunu hızlıca kapatmanızı tavsiye ederiz. Sağımızdaki cesetten çıkardıkları gözlüğü ilkel vidalama yöntemi ile kafatasımıza sabitledikten sonra bizi serbest bırakıyorlar.
Test Aşaması
Kafamıza sabitledikleri gözlükle hareketlerimizi takip eden bilim adamları(!) bize yeniden doğmamız için tamamlamamız gereken testler olduğunu söylüyor. Cesetlerin etrafa süs eşyası gibi saçıldığı bir eve giriyoruz ve bir kuklanın bize evi tanıtmasına şahit oluyoruz. Tam daha ne kadar saçma şeyler görebiliriz derken bir bebek ve anne maketiyle karşılaşıyoruz. Bu görevi de tamamladıktan sonra din, aile ve çocukluk gibi temalara sahip odalarda ilerlemeye başlıyoruz.
Bir noktada tiyatro sahnesinde bir elma uzatan kukla ile karşılaşıyoruz. Oyunun bu teması yasak elmanın koparılması, insanın cennetten kovulması gibi temaları anlatmaktadır. Bu sebeple elmayı tuttuğumuz için kuklacı kadın elimizi matkapla delip bizi cezalandırmaktadır. Bu kadın günahkârları cezalandırmak için öğütücü makinesi, matkap gibi yaratıcı aletler kullanmaktadır. Bizse bu öğütücüyü geçmişimize ait belgeleri yok etmek için kullanıyoruz.
Özgürlüğün Bedeli
Geçmişimizi yok ettikten sonra özgürleşmek için belirli sayıda jeton toplamamız gerektiğini öğreniyoruz. Oyunun karakol, yetimhane ve eğlence merkezi olmak üzere üç farklı kısmında görevleri tamamlayıp jetonları toplayarak özgürlüğümüzü satın alabiliriz!
Jetonları topladıktan sonra son görevimizi alıyoruz ve oyunun başladığı mekâna geri dönerek bilgilerimizi içeren tüm belgeleri ait oldukları yerlere yerleştiriyoruz. Tüm görevleri tamamladıktan sonra kendimizi evimizdeki yatağımızda buluyoruz. Bu sırada telefon çalıyor ve telefondaki ses “Spider. Eye. Lamb.” Dedikten sonra yine görüşümüz değişiyor ve aklımızı kaybediyoruz. Gerçekten özgür kaldık mı yoksa beyni yıkanmış bir askere mi dönüştük?