Life is Strange Konusu
Eğer hikâyeyi sizin yönettiğiniz, sizin seçimlerinizin sonuçlarının yaşandığı bir oyunu deneyimlemek istiyorsanız bu oyun sizin için güzel bir deneyim olacaktır.
Life is Strange Başlangıcı
Oyunun başlangıcında Max adlı karakterimizi fırtınanın tam ortasında yerde yatarken ve devasa bir kasırganın Arcadia’ya yaklaştığını görerek başlıyoruz. Karakterimiz yerden kalkıp deniz fenerine doğru mücadele ederek gidiyor. Fırtınadan savrulan bir arabanın deniz fenerine çarpması sonucu deniz feneri Max’in üzerine düşüyor. Elbette ki bu deniz fenerinin üzerine düşmesi sonucu Max’in de liseli olduğunu göze alarak aslında derste uyumuş olduğunu ve rüya gördüğünü anlamış oluyoruz. Tabi bu durumu gören yakışıklı öğretmenimiz durur mu? Hemen dersle alakalı Max’e soru soruyor. Elbette Max uyuduğu için bilemiyor ve çok sevgili sınıf arkadaşımız Victoria bizi hemen küçümsemeye çalışıyor.
Ders bitince bir okulda gezip her şeyin başladığı yer olan tuvalete gidiyoruz...Evet, tuvalet yanlış okumadınız. Orada hikâye gereği Max yüzünü yıkıyor ve tuvaletin en köşesine doğru uçan mavi renkte büyüleyici bir kelebek görüyor. Kelebeği takip ediyor. Max fotoğraf çekimleri yaptığı için kelebeğinde fotoğrafını çekiyor ve o an tuvalete bir erkek giriyor. Bu ileride oynarken kendisine çok sinirleneceğimiz Nathan. Hemen ardından eski yakın arkadaşımız Chloe’i tuvalete giriyor ve bu ikili tartışmaya başlıyor. Nathan silah çekip chloe’nin üzerine yürüyor ve o arbede sırasında silah patlıyor ve Max tamda o an her şeyin başlama sebebi olan yeteneğini keşfediyor. Bu yetenek ne mi? Zamanı geri almak. Belli bir süreye kadar Max zamanı geriye alıyor. Zaten oyun içinde sürekli olarak bu yeteneği çok güzel bir biçimde kullanmaktayız.
Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil
Hikaye’nin ortalarına geldiğimizde oyun bize öyle bir ters köşe yapıyor ki aslında çok tatlı olduğunu düşündüğümüz oyunun bambaşka bir hikayesi ortaya çıkıyor. Cinayete tanıklık ediyoruz, güvendiğimiz bir insanın aslında ne kadar tehlikeli olduğuna ve şantaja uğrayan, intihara kalkışan öğrencilere denk geliyoruz. Bu şirin oyun size adrenalin, korku, endişe ve merak gibi birçok duyguyu o anlarda aynı anda yaşatmayı başarıyor. Aslında çok güvendiğimiz kişilerin tehlikeli kişiler olduğunu, kötü olduğunu düşündüğümüz kişilerin ise tam tersi iyi insanlar olduklarını anlıyoruz. Adeta bize derste veriyor. Hatta öyle bir psikolojiye giriyoruz ki bizi sevmediğini kötü olduğunu düşündüğümüz insanlar için kendimizi üzülürken buluyoruz. Oyun sizi Max ile çok güzel bir şekilde bağlıyor. Kendinizi onun yerine koyuyorsunuz onun yaşadığı her duyguyu yaşıyorsunuz.
Ve Ters Köşe Olduk..
Oyunun sonlarına doğru aslında bu olayları ortaya çıkarabilmek için insanlara nasıl yaklaştığımızın çok önemli olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Aslında çoğu karaktere davranış biçimlerinden dolayı önyargı ile yaklaşıp olayı çözememe ihtimalimizi de arttırmış oluyoruz. O yüzden oynarken her şeyi çok iyi bir şekilde düşünmek gerekiyor. Artık sona yaklaştığımızda her şeyin sebebini anlıyoruz aslında ilk başta rüyamızda gördüğümüz fırtına oyunun sonunda karşımıza çıkıyor. Tam olarak o sahneyi oynuyoruz ve oyun bizden çok büyük ve zor bir seçim yapmamızı istiyor. Çok sevdiğimiz birinin mi yoksa çok fazla insanın ölümü mü? Evet tam olarak bu iki seçim arasında kalıyoruz.
Aslında bizi bu seçime iten şeyde ilk başta gördüğümüz tam da o yeteneğimizi keşfetmemizi sağlayan olay. Silah patlama anı. Biz Chloe’yi kurtardığımız için aslında Arcadia kasabasını büyük bir felakete sürüklemiş olduk. Ve aslında okulda olan tüm o kötü olayları ortaya çıkmasına sebep olan yeteneğimizi de Chloe’yi kurtardığımız için öğrendik. Bu oyun sizi sürekli ters köşe edecek ve bence kesinlikle oynamaya değer.